Yağmur
suyuyum. Bazen çiselerim. Bazen sağnak sağnak düşerim; bazen damla damla.
Damlalarımda gök kuşağı oluşur. Gök kuşağında umutlar. Ben yağmur suyuyum...
Hâlimi
anlatmaya kelime kalmadı bende. Onun için hâlimi sezdirmek için bir benzetme
arıyordum. Yerde ararken gökten düştü bu benzetme. Tam da uzanmış yatarken,
beynim kuraklıktan yanarken bir rahmet olarak yağmur suyu düştü. Artık bundan
böyle ben yağmur suyuyum.
Artık
damacanalar, musluklar; ırmaklar, göller ve denizler doğrudan kaynak değil
bana. Doğrudan ilişkim kalmadı çevreyle. Ben yağmur suyuyum. Bulutlardır
kaynağım. Kaynağımı bile irdeleyemiyorum. Artık ben yağmur suyuyum.
Evrenselim,
çevre kirliğinden etkilenmem dışında her coğrafya da aynıyım.
Zaman
üstüyüm, mevsim özelliklerinden etkilenmem dışında tüm zamanlarda aynıyım.
Ben
yağmur suyuyum, beni içemezseniz de, varsa bahçenize bereket katarım ve bilinçaltınızın
temizlenmesinde katkı sağlarım.
Artık
kapatın şemsiyelerinizi. Suyum da kesildi, soluğum da kesildi böyle yazmaktan.
Artık
yanaşın bana, açın kulaklarınızı bu değişimimi dinlemek isterseniz.
Anlatacaklarımı
bir ön söz kabul edin bundan sonra yazacaklarım için.
Hafızası
çok güçlü olanlardım. Üstelik kelime hazineleri dolu dolu. Her an değişiyor
insan da. Her çıkışın bir de inişi varmış. Çıkışım da sessiz ve sakin oldu;
inişte de sessizim.
Sessizliğimi
duyamazsanız da hissedebilirsiniz.
Güneş
batarken sessiz kuytularda yine başladım çiselemeye...
Ben
79 yaşındayım. 49 yaşımdayken kelimelerin hazinemden birer birer ayrıldığını
fark edemiyordum. Ne zaman ki 57 oldum, öğretmenlikten de ayrıldım. Kendimi
boşlukta hissettim. Kelime hazinemin de iyice boşaldığını gördüm. Doktorlar
kalan hazine için de, mealen yeter de artar, dediler. Arkadaşlar, “cami yıkılsa
da mihrap yerindedir.” diye teselli ettiler. Ne doktorların verdiği moral güç,
ne arkadaşların tesellileri durdurdu inişimi. Yine de şükür, bunun yere
çakılması da olurdu.
Bir
zamanlarda tavan yapan hafıza gücüm şimdi tabanda. Bunu anlıyorum. Bir zamanlar
her gün bir kelime, bir kelime öğrenerek hazineyi takviye etmek istedimse de
başaramadım. Öyle ki bu anda bir beyit bile, bir ayet bile ezberleyemiyorum. Bütün bunlara sebep unutmak diyorum. Tıbbı adı
nedir bilemem.
Unutmamın
beni ilgilendiren kısımlarıyla okuyucuların zamanını almak istemem; ama bir
durum var ki mutlaka anlatmam gerekir.
Bilindiği
üzere yazılarımda haddinden çok alıntı vardır. Aklıma bir düşünce geldi
diyelim, bu düşünceyi yazarken bu düşünceyi ilk yazanın ismi geliyor aklıma ve
bu onun hakkı diyorum ve dipte not ediyorum. Daha doğrusu ediyordum. Ama
unutmalarım çoğalınca ne yazar ismi kaldı aklımda ne de söylenenler veya
yazılanlar. Önceleri yarı buçuk hatırlıyordum, internete bakarak tamamlıyordum.
Şimdi sıfıra sıfır elde kaldı sıfır. Hatırlama yok. Yani ne söylüyorsam o
yoksul düşen hazinemden söylüyorum. Farkındaysanız anlatamıyorum. Onun için bir
benzetme arıyordum birkaç zamandır. Dün akşam yatarken, bu konu da tamamen
aklımdan çıkmışken yağmur suyu düştü aklıma. Dedim ki, kendi kendime internete
göz atayım. Nasıl bir sudur diye. Sonra vaz geçtim. Bildiğimiz kadarıyla
tatsız, tuzsuz; hiçbir mineral olmayan saf bir şey. Tam beni simgeliyor. Hiçbir
gruba dahil olmayan yansız yunsuz. Ama yararlarını da göz ardı edemeyiz yağmur
suyunun. Rahmetli babaannemden biliyorum. Küçük kazanı oluğun altına kor ve
yağmur suyu ile dolmasını beklerdi. Neye yararlıysa. Bunu doktorlara
sorabilirsiniz; ama yağmur suyunun ekinlere yararlı olduğunu sormaya gerek yok
her halde. Bu arada yukarıda da belirttim. Yağmur suyunu, biliyorum ki
içmeyeceksiniz; ancak hiç de farkında olmadan bilinçaltınızın temizlenmesinde, hafiflemesinde
katkımız olabilecek.
Bundan
böyle yazılarımda alıntı yok. Ne söylersek içten söyleyeceğiz. Yani her damlası
benim. İşte burada bir açıklama yapma zorunluluğu doğdu. Bizi tanımayanlar
yanlış düşünebilir. Yani, “Düşünür mü ki?”, düşünceleri kendi mi buluyor ki
falan filen diyebilir. Tabii haklılar. Ama şöyle bir düşünürsek yağmur suyu kaynağı
bulutlar, yer küredeki ırmaklardan, göllerden, denizlerden beslenmiyor mu? Ama
diyebilir misiniz ki şu sağnak, Ancumah Deresi’nin suyundandır. Bu damlalar da
Büyük Okyanusun? Tabii diyemeyiz. İşte bunun için de alıntı yapamayacağım.
Artık
yağmur suyuyum. Bazen çiselerim. Bazen sağnak sağnak düşerim; bazen damla
damla. Damlalarımda gök kuşağı oluşur. Gök kuşağında umutlar. Ben yağmur
suyuyum...
Sabahattin GENCAL,
Çekmeköy-İstanbul, 09. 05.2022